TEMEL İKİ GÖRÜŞ VE ÜÇÜNCÜSÜ
Bu görüşün tarihteki en önemli savunucuları Platon ve Aristo’dur. Onların görüşleri, onların takipçileri ve onlardan etkilenenler tarafından da savunulmuştur. Bu ünlü ikilinin, bu görüşü savunmalarına rağmen, bu fikrin temel bir görüş olmadığı anlaşılmaktadır. Materyalist felsefenin ideologları haklı gözükmektedir: Ya Tanrı öncedir (ezelidir) ve maddeyi yaratmıştır; ya da madde öncedir (ezelidir) ve Tanrı yoktur. Felsefenin en temel sorunu bu olmuştur. Buna rağmen, bu görüşe ayrı bir başlık ayırmamın sebebi, felsefe tarihinin bu iki önemli simasının ve onlardan etkilenenlerin bu fikirde olmalarıdır.
Evreni ezeli kabul eden ve Tanrı’yı yok sayan materyalist felsefenin görüşü ile Tanrı’yı ezeli ve evreni yaratılmış kabul eden tek Tanrılı dinlerin görüşü; hem Tanrı’yı, hem de maddeyi ezeli kabul eden görüşten daha net anlaşılmıştır. Platon’un, Aristo’nun ve onların takipçilerinin bu konudaki görüşü yorumlara muhtaç olmuştur ve bu şahısları yorumlayanların kimisi bunları tek Tanrıcı, kimisi de deist (Evrene müdahale etmeyen bir Tanrı anlayışı) olarak değerlendirmişlerdir. Hem Tanrı’nın, hem de maddenin ezeli olduğunu söyleyen görüşte, maddenin varlık statüsü ve önemi ikinci derecede olduğu için, bu görüşün tek Tanrılı dinlere daha yakın olduğunun söylenebileceği kanaatindeyim.
PLATON’UN İDEA’LARI
Platon, Tanrı’nın evreni “kaos”tan yarattığını, bu “kaos”a şekil verdiğini söyler; ilk önce yıldızlar, sonra gezegenler, sonra da Dünya yaratılmıştır. Bu görüşüyle Platon, yaratılış fikrine, yıldızların ezeli bir yakıtla yandığını söyleyen öğrencisi Aristo’dan daha yakındır.
Platon’un, Tanrı ve evren ilişkisini nasıl kurduğuna dair en büyük tartışma, Platon’un “idea” öğretisindeki, yoruma açık izahlarından çıkmaktadır. Platon’a göre evrendeki tüm nesneler, idea evrenindeki gerçek bir varlığın yansımasıdır. Evrendeki tüm farklı kalemlerin, farklı masaların, farklı güzelliklerin idealar aleminde karşılık geldiği tek bir gerçek kalem, tek bir gerçek masa, tek bir gerçek güzellik vardır. İdealar evrenindeki bu varlıklar da mutlaktır. Platon’un izahlarında Tanrı bu idealara bakarak evrendeki nesneleri yaratır, yani Tanrı bu idealara bağlı hareket eder. Platon’un anlatımlarında idealar, bazen Tanrı’nın üstünde, bazen Tanrı’nın altındadır, bazen de Tanrı ile bütünleşir. Platon, Tanrı’yı mutlak iyi ideası olarak görür ve tartışmasız bir şekilde varlık hiyerarşisinin en üstüne yerleştirir. Gerek Platon’un kimi izahlarında yaratıcı Tanrı’nın (Demiourgos) idealarla bütünleşmesi, gerek Platon’un, Tanrı’yı, varlık hiyerarşisinde en üste yerleştirmesi; tek Tanrılı dinlere inanan bazı düşünürlerin, kendi inançlarına da uygun olarak, ideaları, Tanrı’nın zihnindeki düşünceler ve yaratılanların modeli olarak görmelerine yol açmıştır. Platon’un, ideaların sahip oldukları özellikleri “iyi ideasından” aldıklarını söylemesi ve Tanrı’yı iyi ideasıyla özdeşleştirmesi bu yaklaşımla uyumludur. Bu tarz bir yorum ise Platon’un felsefesini tek Tanrılı dinlerin izahlarına daha çok yaklaştırmaktadır. Platon’un idealarının her birini, müstakil ve Tanrı’dan bağımsız varlıkları olan, atomize edilmiş gerçeklikler tasarımı olarak görenler de vardır. Platon yorumcularının bu konudaki farklı görüşleri bu kitabın amacını aşmaktadır.
Platon’da “maddenin yaratılması”na karşılık gelen bir kavram bulunmaz, fakat ezeli kabul edilen maddenin, materyalistlerin madde kavramıyla alakası yoktur. Platon’un “maddesi” belirsiz, şekilsiz, görülemeyen, tanımlanamayandır. Yaratıcı Tanrı, maddeyi idealar dünyasının varlıklarına göre şekillendirir. Platon’un yaşadığımız Dünya’yı “gölge evren” olarak gören yaklaşımı mistik unsurlara ilham kaynağı olmuştur.
ARİSTO’NUN EZELİ EVREN TASARIMI
Aristo evrenin hiçbir zaman “kaos” dönemi yaşamadığını, evrenin maddesinin hep bir formu olduğunu, yıldızların ezeli bir yakıtla ezelden beri yandıklarını söyler. O, evrendeki hareketin kaynağını Tanrı’da bulur ve Tanrı’yı “İlk Hareket Ettirici” olarak niteler. O’na göre Tanrı maddi değildir, mutlak mükemmelliktir, değişmezdir. Aristo, hareketin mutlaka bir başlangıcı olması gerektiğini görmüş, fakat maddenin mutlaka bir başlangıcı olması gerektiğini görememiştir. Oysa onun sisteminde de evrende hareket asıldır ve hareketsiz bir evren olamaz. Hareketin başlangıcı olduğunu gören Aristo’nun, kendisinin de hareketle bütünleştirdiği maddi evrenin, bir başlangıcı olduğunu değerlendirememesi, sistemindeki apaçık bir çelişkidir.
Aristo’yu yorumlayan bazı kişiler, O’nun, Tanrı’yı, sadece İlk Hareket Ettirici olarak gördüğünü, Tanrı’yı evrenin dışına ittiğini söylemişler ve O’na “deist” demişlerdir. Oysa, Aristo, Tanrı’yı sadece “İlk Hareket Ettirici” olarak evrenin başına koymamış, aynı zamanda Tanrı’nın, evrenin yöneldiği gayesi olduğunu söylemiştir. Evrenin gayesi olan, nasıl evrenden kopuk olur? Aristo taibattaki her şeyin bir “gayesel nedeni” olduğunu söylemiştir. Yani evrendeki her oluşum tesadüfen değil, bir gayeye uygun olarak meydana gelmektedir. Bu ise evrendeki tüm oluşumların meydana gelmeden önce bilinmesini gerektirir. Evrenin aşamalarını bir heykelin aşamaları olarak düşünürsek, evrenin son aşamadaki hali daha önce kimin zihnindedir? Kimin zihnindeki tasarım evrenin yöneldiği hedefi belirlemektedir? Aristo’nun sistemine baktığımızda bunu bilen ve belirleyen ancak evrenin gayesi olan Tanrı olabilir. Evrendeki “gayesel nedenin” kaynağı olan, böylece evrendeki her oluşumu bilen ve evrenin gayesi olan Tanrı, nasıl evrenin dışında bırakılmış olur? Bence, modern yorumcuların bir kısmı, zihinlerindeki pozitivist yaklaşıma daha yakın gördükleri bir Aristo oluşturmaya çalışmaktadırlar, fakat Aristo’nun en temel izahlarının birçoğu bu yaklaşımlara aykırı düşmektedir. Aristo, “Metafizik” isimli ünlü eserinde Tanrı’nın sıfatlarını da açıklar: Evrendeki birliğin Tanrı’nın birliğini kanıtladığını söyler. Tanrı’nın hem kanun, hem de kanunu koyan; hem düzen, hem de düzenleyici olduğunu belirtir. Herşeyin O’nun tarafından ve O’nun için düzenlendiğini açıklar. Aristo’nun farklı yorumcularından hangisinin haklı olduğu bu kitabın konusu değildir, fakat Aristo’yu “deist” diye çok kestirme bir şekilde tanımlayan izah, pek de haklı görünmemektedir.
Aristo, hocası Platon’un idealar öğretisini haklı bir şekilde eleştirir. İdeaların, faydasız eşyadan oluşan sahte bir alemle sadece karışıklık çıkardığını, evrendeki varlıkları ve hareketi açıklayamadığını söyler. Bu eleştiri, ideaların; atomize, soyut, gerçek ve müstakil varlıklar olarak görülmesine karşıdır. Fakat Aristo’nun, ideaları, Tanrı’nın düşünceleri olarak yorumlayan yaklaşıma karşı çıkmaması gerekir. Çünkü, Tanrı’nın zihnindeki model, evrendeki oluşumlardaki “gayesel nedeni” gerçekleştirmektedir. İdealara, Tanrı’nın düşünceleri içinde yer bulan yaklaşım, bu ideaların, Tanrı’nın evreni yaratırken zihninde var olan “gaye” ile aynı şey olduğunu söyleyebilir. Aristo, evrendeki varlığın meydana gelmesi için “gayesel nedeni” şart görür. Evrenin bu gayesel (teleolojik) açıklaması; Platon ve Aristo’nun, tek Tanrılı dinlerle en büyük ortak noktalarından biridir. Her iki filozof da evrenin gayesini Tanrı’da bulur.
FARABİ VE İBNİ SİNA
Gerek Platon’un ve Aristo’nun tek Tanrılı dinlerle ortak yönleri, gerekse onların felsefesindeki mantıktan siyasete kadar zengin unsurlar, tek Tanrılı dinlerin birçok düşünürünü ciddi şekilde etkilemiştir. Eski Yunan’ın bu felsefecilerini ciddi şekilde ilk ele alan İslam felsefecileri oldu. Yapılan tercümelerle Farabi, İbni Sina ve İbni Rüşd gibi önemli felseficilerde özellikle Aristo’nun etkisi büyük oldu.
Bu felsefeciler İslam’ın yoktan yaratılış görüşüyle, Aristo’nun ezeli evren modelini birleştirmeye kalktılar ve Tanrı’nın, ezelde yarattığını söylediler. Böyle söylemekle onlar hem Kuran’la, hem Aristo’nun fikirleriyle bir sentez yapmaya çalıştılar. Oysa yaratma fikri bir başlangıç gerektiriyordu ve ezelde yaratma, yaratmanın başlangıç gerektiren doğasına aykırı düşüyordu. Bu yüzden bu felsefecilerin açık aklın verilerine ters görüş ileri sürdükleri bellidir. Fakat, Gazali’nin, onların yaratılışı inkar ettiklerini söylemesi de pek haklı görülmemektedir. Onlar yaratılışı inkar etmemişler, fakat yaratılışın doğasına aykırı olan ezeli evren fikrini işin içine karıştırmışlardır. Onlar Tanrı’yı Zorunlu Varlık, geri kalan her varlığı mümkün varlık (zorunlu olarak var olmayan, varlığı Zorunlu Varlık’a bağlı olan varlık) olarak görmüşlerdir. Ayrıca onlar evrenin, Tanrı’nın varlığıyla aynı anlamda ezeli olmadığını söylemişlerdir. Örneğin Farabi, El-Cem isimli eserinde, evrenin bu şekilde ezeliliğine inanmayı, Tanrı’nın varlığını inkar etmek olarak açıklar. Onlar maddeyi tamamen Tanrı’ya bağlı, Tanrı’nın isteğine tamamen boyun eğen, Tanrı’nın her istediğini gerçekleştireceği bir nesne olarak görürler. Onların sorunu daha çok “ezeli” kavramının irdelenmesi ile alakalıdır. Onlar, Eski Yunan’ın ezeli evren anlayışından çok İslam’ın yaratılmış evren anlayışına (bu yaratmayı ezelde görseler de) yakındırlar. Fakat Big Bang’in evrenin bir başlangıcı olduğunu gösteren delilleri bu filozofları, evrenin başlangıcını göstererek düzeltmekte ve onlara karşı bu konuda getirilen itirazların doğruluğunu ortaya koymaktadır. Big Bang teorisinin ortaya koyduğu şu iki husus Farabi, İbni Sina ve İbni Rüşd’ün felsefelerinde düzeltme yapmaktadır.
1- Evrenin bir başlangıcı vardır. Demek ki “ezelde yaratma” değil, belli bir zaman başlangıcı ile yaratma vardır.
2- Evren-zamanının da bir başlangıcı vardır, bu evrenin başlangıcı ile aynı andır. Demek ki zaman kavramını sonsuza dek geriye götürüp, “ezeli zaman” olduğunu düşünmek için bir neden yoktur.
TEK TANRICILIK VE YOKTAN YARATMA
İslam aleminden yapılan tercümeler ile Hristiyan dünyası da Platon ve Aristo ile tanıştı. Hristiyan düşüncesinin Büyük Albert, Thomas Aquinas gibi etkin isimleri özellikle Aristo’nun felsefesinden yararlandılar. Hristiyanların bir kısmı onları “İsa’dan önceki Hristiyanlar” olarak değerlendirdiler. Aristo’nun fizik konusundaki görüşlerini, Kilise resmi görüş olarak benimsedi ve Aristo’nun kendisinin bile hayalini kurmadığı, felsefesinin dinselleşme süreci böylece yaşandı.
Aristo’nun fikirleriyle tek Tanrılı dinlerin en büyük çelişkisi “yoktan yaratılış” fikri oldu. Onu dinselleştirip meşrulaştıran Kilise de hiçbir zaman O’nun ezeli evren fikrini benimsemedi, yoktan yaratılış fikrinden hiç vazgeçmedi. İslam dünyasında da Gazali gibi Aristo’nun mantık ve doğa felsefesi hakkındaki görüşlerini benimseyenler, O’nun ezeli evren fikrine şiddetle karşı çıktılar. O’nu benimseyen birkaç filozof ise, görüldüğü gibi yaratılışı dışlamadan, O’nun evren tasarımını benimsediler. Evrenin ve maddenin yaratılmış olup olmadığının çözümü “Tek Tanrılı dinler mi, Platon ve Aristo mu haklı?” sorusunun da cevabı olmaktadır. Big Bang evrenin başlangıcı olduğunu, bu anın zamanın da başlangıcı olduğunu ortaya koyarak tek Tanrılı dinlerin bu çok önemli konudaki haklılığını ispatlamaktadır.
Şu noktaya özellikle dikkat çekilmesinde fayda vardır; Eski Yunan’da “yoktan yaratılış”ın olup olmadığına dair bir tartışma ortamına rastlamıyoruz. Eski Yunan’da maddenin ezeliliği tartışmasız bir hareket noktası olarak ele alınmıştı ve maddenin “yoktan yaratılmış” olup olmadığı hiç gündeme gelmemişti. Evreni meydana getiren unsurların ne olduğu, evrende gayesel bir yapının olup olmadığı veya evreni tanımlamayan kimi modeller tartışılmıştı. Bu kadar hararetli tartışma ortamında “yoktan yaratılış” üzerinde ciddi bir tartışma olmaması gerçekten ilginçtir. Bu durum “tek Tanrılı dinler olmadan, insan aklı yoktan yaratılış iddiasında bulunamamıştır veya bulunması zordur” iddiasını haklı çıkarmaktadır. Eski Yunan’ın dinamik tartışma ortamı, insan aklının, bilimsel verilere dayanmadan, salt düşünce ile nerelere varabileceğinin en güzel örneklerinden biridir. Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet gibi tek Tanrılı dinler ise diyalektik (akıl yürütme yoluyla tartışma) neticesinde değil, vahiy kaynaklı kitapların temelinde “yoktan yaratılışı” savunurlar. Bu yüzden bu dinler, bilimsel birikim ve felsefi diyalektik ortamına ihtiyaç duymadan iddialarını ortaya koyarlar. Çünkü bu dinler, insani birikimle oluşmadıklarını, yaratıcı Tanrı’nın mesajı olduklarını söylemektedirler. Dinlerin ve felsefecilerin bu farkının altı çizilmelidir.
Big Bang ise bilimsel yöntemlerle maddenin ve zamanın başlangıcını göstererek yoktan yaratılışı destekler. Bilimin bu kitapta incelediğimiz bulguları, tek Tanrılı dinlerin ortaya koyduğunu desteklemekle, Aristo’nun ve Platon’un ezeli madde fikrini yanlışlamaktadır.
PLATON VE ARİSTO DÖNEMİNDEKİ BİLİM
Platon ve Aristo tek Tanrılı bir dinin vahyine sahip değillerdi. Üstelik onların dönemlerinde bilimsel bulgular çok yetersizdi. Göğün ezeli ve ebedi olduğunu söylerken, göğü, değişme ve bozulmanın olmadığı tanrısal bir cisim olarak görmeleri bunu göstermektedir. Gittikçe geliştirilen teleskoplar sayesinde uzayın bütün bölümlerinin, Dünya’mız ile aynı ham maddeden oluştuğu, aynı atomların uzayın tümünü meydana getirdiği anlaşılmıştır.
Uzayın, Ay altı kısmının bozulma ve değişme olan bir alan, bu alanın üstünün ise bozulmadan ve değişmeden korunduğunu söylemenin yanlış olduğunu, günümüzdeki lise öğrencileri bile çok iyi bilmektedir. Artık yıldızların, Aristo’nun sandığı gibi sonsuzdan beri var olan ve sonsuza dek var olacak cisimler olmadığı, çok sıradan ve tartışılmaya bile gerek duyulmayan bir bilgidir. Oysa Aristo’nun zamanında insanlar, evrendeki aldatıcı değişmezlik hissinin etkisindeydiler, yıldızların ezeli olduğunu söylemek bu aldatıcı his ile uyumluydu, tüm evrenin Ay altı kısmı ile Ay üstü kısmı farklı değerlendiriliyordu.
Aristo ve Ptolemy’nin(Batlamyus) sabit Dünya’yı evrenin merkezi sanan fikri, Güneş’in, sisteminin merkezi olduğunun anlaşılmasıyla, sonra da diğer yıldızların Güneş ile aynı yapıda olduğunun anlaşılmasıyla yıkıldı. Bu değişim Aristo-Ptolemy sistemini resmi görüş olarak savunan Kilise’yi sarstı. Aristo’nun bu kadar etkisine kapılan Kilise’nin hiçbir zaman “ezeli evren” fikrine kapılmaması önemlidir. Tek Tanrılı dinlerin hem birbirleriyle hem de kendi mezhepleri içinde birçok ayrılıkları vardır, fakat maddi dünyanın eksikliği ve Tanrı tarafından yaratılmış olduğu hususunda hepsi ittifak halindedir. Bu çok önemli konu, tek Tanrılı dinlerin hep beraber, kendileri dışındaki herkese karşı savundukları bir iddiadır. Bu iddianın doğruluğunun tespiti, tek Tanrılı dinlere güvenilip güvenilmeyeceğinin de tespitidir. Çünkü sırf bu iddianın doğruluğunun tespiti, tek Tanrılı dinlerin karşısındaki tüm sistemlerin iflası anlamını taşımaktadır.
Platon ve Aristo günümüz biliminin verilerine sahip olacak kadar şanslı değillerdi. Onların yaşadığı süreçte Kopernik-Kepler-Galile-Newton süreci yaşanmamıştı ve onlar, Einstein gibi bir mirasa da sahip değillerdi. Ayrıca Hubble teleskobu, Doppler etkisi, Fraunhofer çizgileri gibi gözlemsel astronomi için gerekli alt yapılar da o dönemde mevcut değildi. Görüldüğü gibi felsefe ne kadar yüksek düzeyde yapılırsa yapılsın, eğer kendisinden önce bilimsel mirasa, teknoloji ürünü gözlem araçlarına ve deney koşullarına sahip değilse, eksik kalma ve yanlışa sapma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Eski Yunan’ın felsefecilerinin sahip olmadıkları bu miras, onların felsefelerindeki yanlışların en önemli nedenlerinden biri olmuştur. O dönemin biliminin yetersizlikleri kadar, buna paralel olarak o dönemin bilim ve felsefe dilindeki eksiklikler de, onların felsefesindeki yanlışların ve kargaşaların sebebi olarak görülmektedir.
ZAMANIN BAŞLANGICI VE ÖZET
Einstein’in “izafiyet teorisi” zamanın mutlak olmadığını, zamanın, hız ve çekim gücü gibi değişkenlerden etkilendiğini ortaya koydu. Bu, evrenin, hareketin ve zamanın birbirine bağlı olduğu ve bu üçünden birinin olmadığı durumda, diğer ikisinden söz etmemizin mümkün olmadığı anlamını taşımaktadır. Öyleyse, evrendeki hareketin kaynağını İlk Hareket Ettirici’de bulanlar, evrendeki zamanın ve evrenin kendisinin de kaynağını bu İlk Hareket Ettirici’de bulmak zorundadırlar. Yoksa kendi içlerinde çelişkide kalırlar.
Big Bang teorisinin ve fizik bilimlerindeki gelişmelerin, Eski Yunan felsefesinde yaptığı düzeltmeler kısaca şöyle özetlenebilir:
1- Evrenin ve maddenin ezeli olmadığı anlaşıldı. Tek Tanrılı dinlere inananların evrenin ve maddenin başlangıcı olduğuna dair yaptıkları muhalefetin doğruluğu anlaşıldı.
2- Aristo-Ptolemy sisteminde statik sınırlarla çevrili bir evren öngörülmüştü. Big Bang teorisinin her an genişleyen evreni gözler önüne sermesi, evrenin statik sınırları olmadığını, evrenin sınırlarının dinamik bir şekilde her an genişlediğini ortaya koydu.
3- Big Bang teorisi ile yıldızların tamamen yok olacağı ve başlangıçları olduğu ortaya kondu. Yıldızlar üzerine yapılan gözlemler ve hesaplamalar da bunu doğruladı. Böylece yıldızların ezeli ve ebedi bir yakıtla yandığına ve Ay üstü alemin tanrısal yapıda olup olduğuna dair Eski Yunan görüşünün geçersizliği anlaşıldı.
4- İzafiyet teorisinin formülleriyle evren-hareket ve zaman birbirine bağlandı. Böylece evrenin başlangıcının ispatı, hareketin ve zamanın başlangıcını da ispatladı. Böylece harekete başlangıç bulan, fakat evreni ve zamanı ezeli kabul eden Eski Yunan’a ait yaklaşım düzeltildi.
5- Big Bang teorisi, evrenin ezeli olmadığı gibi ebedi de olmadığını, tüm evrenin bir gün “kıyamet” sürecini yaşayacağını gösterdi. Evrenin bir kıyamet süreci ile yok olmasına Platon ve Aristo’nun felsefesinde rastlanmaz. Big Bang, onların felsefesindeki bu açığı göstermiş ve sonsuza dek var olacak evren tasarımının yanlışlığını ispatlamıştır.