TEK TANRILI DİNLER VE DİĞERLERİ
Bu bölümden önce maddeyi ezeli kabul eden görüşler ve Tanrı’nın varlığının bilinmesine şüpheyle yaklaşan görüşler incelendi. Bundan önce incelediğimiz görüşlerin yanlışlanması, Tanrı’nın varlığını ve maddenin yaratılmış olduğunu kabul eden görüşün doğrulanması demektir. Bu görüşün tam zıddı olan görüşlerin geçersizliği ispatlanınca bu görüşün geçerliliği anlaşılır. Örneğin bundan önceki bölümde Hume’un ve Kant’ın, Tanrı’nın varlığının delillerine yönelttikleri eleştirilere cevap verilirken, bu bölümde incelediğimiz görüşün doğruluğu da gösterilmiştir.
Tanrı’nın varlığını ve maddenin yaratılmış olduğunu ve günü gelince tüm evrenin sonunun geleceğini tarih boyunca savunma ayrıcalığı tek Tanrılı dinlere aittir. Yahudiliğin, Hristiyanlığın ve İslamın çeşitli mezhep ve yorumlarında farklılıklar olmakla beraber, bu çok önemli iddialarda üç büyük dinin aşağı yukarı bütün mezhep ve yorumlarında aynı ortak görüş mevcuttur. Bütün materyalist felsefelerin maddenin ezeliliği konusundaki ortak görüşlerine karşın tek Tanrılı dinler evrenin bir başlangıcı ve sonu olduğu noktasında ortak görüş beyan etmişlerdir. Bu iddia, tek Tanrılı dinleri, kendileri dışındaki bütün fikirlerden ayıran çok önemli bir iddiadır. Bu yüzden, bu iddianın doğru mu yanlış mı olduğunun cevabı, tek Tanrılı dinlerin doğru mu yanlış mı olduğunun cevabını da içermektedir.
KUTSAL KİTAPLAR VE YARATILIŞ
Tek Tanrılı dinlerin bu en temel tezleri kutsal kitaplarına dayanmaktadır. Yahudiler kutsal kitap olarak Tevrat’ı, Hristiyanlar ise Tevrat ve İncil’i birlikte kabul ederler. Tevrat’ın ilk ayeti, Tanrı’nın her şeyi yarattığını söylemektedir:
Başlangıçta Tanrı gökleri ve yeri yarattı.
Tevrat-Tekvin Bab 1-1
Abravanel gibi Tevrat yorumcuları, bu ayetin ilk kelimesi olan İbranice “bereshit” kelimesinin “zamanın başlangıcında” anlamına geldiğini söylemişlerdir. Böylece zamanın da evren ile beraber yaratıldığı Tevrat’a dayandırılarak temellendirilir.
Bu ayetin devamında Tanrı’nın ışığı, denizleri, yıldızları ve canlıları yarattığı açıklanır. Bu izahlara göre tüm evren bilinçli ve kudretli Tanrı’nın yaratmasıyla var olmuştur. Her şeyin yaratılışında bir gaye vardır. Tanrı’nın sürekli varlığının yanında evren, başlangıcı olan bir varlıktır. Bu görüşten çıkan sonuçlara göre madde ve maddeden oluşan hiçbir şey asli unsur ve hayatın amacı olamaz. Her şeyi yaratan Tanrı, evrenin gerçek amacı ve hayatın gerçek gayesidir. Yaratılmayı ifade eden İbranice fiil “bara” dır. Bu kelime Tevrat boyunca sadece Tanrı’nın fiilleri için kullanılır. İbranice dilinin uzmanları bu kelimenin anlamını “var olmayan bir şeyi var etme” olarak açıklarlar.
Tanrı’nın her şeyi yarattığı, her şeyin Tanrı’ya bağımlı olarak var olduğu İncil’den de anlaşılır:
Her şey O’nun (Tanrı) ile oldu. Ve olmuş olanlardan hiçbir şey O’nsuz (Tanrısız) olmadı.
İncil-Yuhanna Bab 1-3
Hristiyan ilahiyatının en önemli isimlerinden Augustinus, evrenin ve zamanın yaratılmış olduğunu şöyle anlatır: “Filozoflar, zamanla yaratmanın, Yaratıcı için ezeli bir hareketsizlik olduğunu itiraz olarak söylerler, fakat haksızdırlar. Onların hatası, yaratmadan önce olan ezeliliği sonsuz uzun bir süre saymalarıdır. Zaman, süredir. O halde, yaratmanın dışında ne mekan, ne zaman, şu halde ne de süre vardır.”
Kutsal kitaplar içinde yaratılışı en çok işleyen kitap Kuran’dır. Kuran’daki yüzlerce ayet ile evrenin ve içindeki canlı cansız bütün varlıkların Tanrı tarafından yaratıldığı anlatılır. Yaratılışı anlatmak için “halaka”, “bedae”, “berae” gibi fiiller kullanılır. Bu fiilleri gerçekleştiren Tanrı ise bu fiillerden türetilen sıfatlar ile isimlendirilir: El-Halık, El-Mübdi, El-Bari gibi.
Kuran’da yaratmayı anlatan yüzlerce ayete şu birkaç ayet örnektir:
O (Allah) göklerin ve yerin yaratıcısıdır. O (Allah), bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca “Ol” der, o da hemen oluverir.
Kuran 2-Bakara suresi-117
O’nun (Allah’ın) dışında, hiçbir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi benliklerine bile ne zarar ne yarar sağlamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri yetmeyen bir takım ilahlar edindiler.
Kuran 25-Furkan suresi-3
O Allah ki yaratandır, kusursuzca var edendir, şekil verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu yüceltmektedir. O Üstündür, Bilgedir.
Kuran 59-Haşir suresi-24
Tevrat’ta ve İncil’de, Kuran’daki kadar detaylı evren-bilimi (kozmoloji) ve evrenin kökenine (kozmogoni) dair açıklamalar yoktur. Fakat Tevat’ta ve İncil’deki mevcut ifadeler ve Tanrı’nın şanına, yüceliğine uygun bir evren tablosu çizme çabasının Yahudi ve Hristiyanları ulaştırdığı nokta Müslümanlarla tamamen aynıdır.
BIG BANG’İN SONUÇLARI VE TEK TANRILI DİNLER
Bundan önceki üç bölümde Big Bang’in sonuçlarının, diğer görüşleri nasıl yanlışladığı incelendi ve bu bölümlerin sonunda Big Bang’in sonuçlarının, incelenen görüşleri geçersiz kılışı beşer maddede özetlendi. Bu bölümde ise Big Bang’in ortaya koyduğu sonuçların, tek Tanrılı dinlerin tarih boyunca ortaya koydukları tezleri desteklediği beş maddede özetlenecektir. Tek Tanrılı dinler dışında bu maddelerin hepsini beraber savunmuş hiçbir dini ve felsefi sistem gösterilemez. Tek Tanrılı dinler kendileri dışındaki herkese karşı bu tezlerini tarih boyunca savunmuşlardır.
1- EVREN VE MADDE YARATILMIŞLARDIR, BAŞLANGIÇLARI VARDIR:
Big Bang’in ortaya koyduğu veriler ile evrenin ezeli olup olmadığı tartışması yerini evrenin başlangıcının ne zaman olduğuna bırakmıştır. Evrenin yaşını hesaplamada kullanılan değişik yöntemlerin hepsi yaklaşık olarak 15 milyar yıl öncesini göstermektedir.
Big Bang’in sonuçları içerisinde en önemlisi evrenin başlangıcı olduğunu göstermesidir. Tarih boyunca aşağı yukarı tüm ateistler, evrenin ezeliliğini, Tanrı’nın varlığına alternatif olarak göstermişlerdir. Fred Hoyle gibi astronomlar, Big Bang’e bu yüzden karşı çıkmışlardır. Hoyle, Big Bang’in olmadığını iddia ediyordu ve eğer bu teori doğru olsaydı yoktan yaratılışa karşılık geleceğini kabul ediyordu. Hoyle’ye göre Big Bang, zamanda geriye doğru gidildiği takdirde, her şeyin başlangıç noktasında yokluğa kapanması sonucuna götürür. Kısacası Big Bang’in düşmanları bile, O’nun yoktan yaratılışın açıklaması olduğunu görmüşlerdir.
Yokluk tarif edilemeyen demektir, öyleyse evrenin başlangıcı yokluk ise, evrenin başlangıcının tarif edilemez olması lazımdır. Fizik kuralları ile yapılan hesaplar, evrenin başlangıcında fizik kurallarının çöktüğünü göstermektedir. Bu, fizik kurallarına dayanarak, fizik kurallarının çöktüğü anı tespit etmek demektir ki bilimin bizi böyle bir sonuca götüreceğini hiç kimse tahmin etmiyordu. William Lane Craig bunu şöyle açıklamaktadır: “Başlangıçtaki tekillik, bir varlık değildir. Yani bu tekilliğin pozitif ontolojik (varlıksal) bir statüsü yoktur. Eğer uzayın genişlemesini zamanda geriye doğru götürürseniz, tekillik, evrenin varlığının kesildiği noktayı temsil eder. O, evrenin bir parçası değildir, fakat geriye döndürülmüş, zamanda büzülen evrenin, yok olduğu noktayı temsil etmektedir. Evrenin, tekilliğin yanında var olan hiçbir anı yoktur. Başlangıçtaki tekilliğin ontolojik statüsü yokluğa denk gelmektedir. Tekillikte fizik kurallarının durması ve mevcut tahmin edilemezlik, yokluğun hiçbir fiziki kural gerektirmemesinin ışığı altında anlaşılırdır.” İzafiyet teorisi, uzayı, zamanı ve maddeyi birbirine bağlayarak, maddenin başlangıcının yokluğa denkliğini gösterir. Evrenin başlangıcına geri gittiğimizde tüm uzayın kapanması, maddeyi de bahsedilir olmaktan çıkarmakta, yani maddenin yokluğunu göstermektedir.
Ateizmin binlerce yıllık tezi evrenin ezeliliğidir. Big Bang’in reddedilemeyeceği anlaşıldıktan sonra, Big Bang’e uydurulmaya çalışılan ateist yaklaşımların, zorlama olduğunu ve tarih boyunca savunulan ateizm ile alakasının olmadığını, ne olursa olsun ateizmden vazgeçmemek adına psikolojik bir çırpınma olduğunu daha evvel gördük. Big Bang binlerce yıldır savunulan ateist tezleri darmadağın etmiş ve ateizmi yargılayarak saçmalığa mahkum etmiştir. Böylece Tanrı’nın varlığının evreni açıkladığı yaklaşımı, alternatifsiz kalmış, tek Tanrılı dinlerin binlerce yıldır savunduğu bu açıklama desteklenmiştir. Böylece Tanrı’nın varlığı kadar, en temel tezleri Tanrı’nın varlığı ve evrenin yaratılması olan tek Tanrılı dinler de güvenilirlik kazanmıştır.
2- ZAMAN DA YARATILMIŞTIR:
Tek Tanrılı dinler asıl olarak evrenin yaratıldığının üstünde durmuşlardır. Bu yüzden zamanın yaratılıp yaratılmadığı tartışması, Tanrı’ya inananlar ile ateistler arasında temel bir ayrılık noktası olmamıştır. Fakat yine de zamanın da yaratılmış olduğu tek Tanrılı dinlerdeki hakim görüştür. “Tanrı ezelidir” derken, bunun zamanda sonsuz bir geriye gidişte Tanrı’nın var olduğu anlamına geldiğini söyleyenler olduysa da, hakim olan görüş Tanrı’yı “zaman-dışı”, “zaman-üstü”, “zamanın yaratıcısı” olarak tarif etmektir. Bu tarzdaki yaklaşımlar ise uzay-zamanının veya Tanrı’nın yaratacağı herhangi bir evrendeki zamanın, aynen evren gibi yaratılmış olmasıdır. Zaman hareket ile vardır, hareket ise değişimdir. Mükemmel olan Tanrı’nın içinde bir değişim düşünülemez, bu yüzden Tanrı’yı “zaman-dışı”, “zaman-üstü”, “zamanın yaratıcısı” olarak gören yaklaşımların daha isabetli olduğu kanaatindeyim. Zamanın yaratılması ve Tanrı’nın zamanlı evren ve zamanlı varlıklarla ilişkisinin olması, Tanrı’nın “zaman-üstü” konumunda bir şey değiştirmez.
Big Bang ve izafiyet teorisi, tek Tanrılı dinlerin bu hakim görüşüne bilimsel destek sağlamıştır. İzafiyet teorisi, uzayı, maddeyi, hareketi ve zamanı birbirine bağlamış, bunların birinin yokluğunda diğerlerinden söz edilemeyeceğini göstermiştir. Big Bang evrenin başlangıcının uzayın kapandığı bir durum olduğunu, bu durumda hareketin durup, fizik kurallarının çöktüğünü göstermiştir. Bu ise zamanın da yokluğu demektir. Nitekim Penrose’un çalışmaları, bunun, matematiksel formüllerle detaylı ispatını da içermektedir.
3- EVRENİN YARATILIŞI FARKLI AŞAMALARIN GERÇEKLEŞMESİYLE OLMUŞTUR:
Üç büyük tek Tanrılı dinin, kutsal kitaplarına dayandırdıkları ortak bir iddia da evrenin altı günde (dönemde) yaratıldığıdır. Tevrat’ta geçen “gün” (dönem) kelimesinin İbranicesi “yovm” dır. Bu kelimenin İbranicesi hem 24 saatlik bir günü, hem de “zamansal bir dönemi” ifade eder. Birçok Tevrat yorumcusu, Tevrat’ın Tekvin (yaratılış) bölümünde geçen bu kelimenin “uzun zaman dönemleri” ifade eden anlamında anlaşılmasının doğru olduğunu söylemişlerdir
Kuran’da da aynı şekilde, evrenin altı günde (dönemde) yaratıldığı söylenir. Kuran’da geçen altı gün (dönem) kelimesinin Arapça karşılığı, İbranice ile aynı kökten geldiği hemen belli olan “yevm” kelimesidir. Aynı şekilde Arapça dilinin uzmanları, bu kelimenin hem gece ve gündüzün birleşiminden oluşan güne, hem de bir zaman dilimini ifade eden devire karşılık geldiğini, evrenin altı “yevm” de yaratılmasından “altı devirde” yaratılmasını anlamanın daha doğru olduğunu söylemişlerdir. Gece ve gündüzden oluşan gün, Dünya’nın yaratılmış olmasına ve Dünya’nın içindeki süreçlere bağlıdır. Dünya’nın var olmadığı bir durumda, Dünya’daki günden bahsedilemeyeceği için; “yevm” kelimesini “devir” olarak anlamanın daha doğru olduğu açıktır.
Sonuç olarak tek Tanrılı dinlerin kutsal metinlerinde evrenin bir kerede yaratıldığı ve yaratma faaliyetinin bittiği söylenmez. Evrenin farklı aşamalardan geçerek yaratılmış olduğu söylenir. Big Bang, evrenin farklı aşamalar geçirerek yaratıldığını en mükemmel şekilde ortaya koyar. Big Bang’in başlangıcında evren çok yoğun ve çok sıcak durumdadır, evrenin genişlemesiyle yoğunluk ve sıcaklık düşmüş ve buna bağlı olarak farklı aşamalar yaşanmıştır. Bu süreçlerde ilk patlamadan atom-altı parçacıklara, atom-altı parçacıklardan ilk atomlara, ilk atomlardan yıldızların farklı evrelerine kadar süreçler yaşanmıştır. Tüm bu oluşumlarda aşamalı bir süreç vardır ve her süreçteki oluşumlar diğerlerinden farklıdır.
Big Bang’in verileri, tek Tanrılı dinlerin, evrenin farklı dönemlerden geçerek yaratıldığını söyleyen izahlarıyla uyumludur. Önceden gördüğümüz Aristo’nun ezeli yakıtla yanan yıldızlarının durağanlığı veya Durağan Durum modelinin savunduğu gibi hep aynı süreci yaşayan evren tasarımı, farklı aşamalar geçiren evren tasarımı ile uyuşmaz. Big Bang’in ve diğer modern fiziğin verileri, tek Tanrılı dinler ile bu konuda da uyumludur.
Tek Tanrılı dinler, evren üzerinde sürekli hakimiyeti olan faal bir Tanrı’ya inanırlar. Bu yüzden Tanrı’nın evreni bir saat gibi kurmasına ve saatin sürekli aynı hareketleri tekrarlamasına benzer bir model, tek Tanrılı dinlerin faal Tanrı’sıyla, farklı dönemlerin yaşandığı bir evren modeli kadar iyi uyuşmaz. Gerek evrenin genişlemesindeki dinamizm, gerekse evrensel oluşumlardaki farklı aşamalar, Tanrı’nın, evrenin farklı dönemlerinde, evren üzerindeki faalliğini göstermektedir. Farklı dönemlerin olduğu bu model, Tanrı’yı, evrenin sadece başına koymaya çalışan ve Tanrı’nın etkenliğini görmezden gelen “deist” yaklaşımı geçersiz kılar. Bu modelin her aşamasındaki farklı yaratılışlar, evrenin bilinçli bir tasarımla yaratıldığının delilidir; bu, bir sonraki maddede ve ileride müstakil bir bölümde incelenecektir.
Big Bang’in felsefi sonucunu inceleyenlerin çoğu, Big Bang’in “evrenin başlangıcını” gösteren ilk maddede incelediğimiz felsefi sonucunu -ki en önemli felsefi sonucu budur- detaylıca incelemişler, bu maddede belirtilen sonuç üzerinde pek durmamışlardır. Oysa ki bu sonuç Big Bang’in ortaya koydukları ile, tek Tanrılı dinlerin binlerce yıldır savundukları iddiaların uyumunu göstermesi açısından önemlidir.
4- EVREN BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE TASARLANMIŞTIR:
Tek Tanrılı dinler, Tanrı’yı bilinçli, bilgi sahibi, kudretli, maddi evren üzerinde istediği düzenlemeyi yapan bir Güç olarak tanımlarlar. Bunlar Tanrı’nın en önemli sıfatlarındandır. Evrendeki bilinçli tasarım, Tanrı’nın varlığını ispatlamada tasarım delili, teleolojik delil, gaye ve nizam delili gibi adlarla anılmıştır ve bununla Tanrı’nın varlığının yanında en önemli sıfatları da temellendirilmektedir.
Güneş sistemimizden atom-altı dünyaya, elementlerin kimyasından canlılar dünyasına kadar birçok yerde bu delilin (veya deliller ailesinin) sayısız verileri bulunmaktadır. Big Bang ile oluşan süreçler de bu sayısız verilere destekte bulunmaktadır. Örneğin Big Bang başlangıcındaki patlamanın şiddeti, evrenin genişleme hızını belirler. Bu genişleme biraz daha yavaş olsaydı bütün madde çekim gücüyle yeniden kapanacaktı ve evren oluşamayacaktı. Eğer genişleme daha şiddetli olsaydı evrenin maddesi tamamen dağılacak ve hemen Büyük Donma (Big Chill) sürecine girilecek ve evren artık oluşamayacaktı. Anlaşılıyor ki evrenin genişleme hızı inanılmayacak kadar hassas bir şekilde tasarlanmıştır. Big Bang rastgele bir patlama değil, bilinçli bir şekilde bir amaca göre (teleolojik) tasarlanmış, çok iyi hesaplanmış ve gerçekleştirilmiş bir patlamadır.
Evrenin başlangıç anının düşük entropili başlatılması ve böylece galaksi sistemlerinin, yıldızların ve canlılığın ortaya çıkmasına olanak verilmiş olması da çok önemlidir. Evrenin her aşamasında kritik değerler gözetilmiş ve bu, canlılığın ileride ortaya çıkmasının sebebi olmuştur. Atom-altı dünyada ortaya çıkan parçacık ve karşı parçacıkların oranında, atomun içindeki nükleer kuvvetin ve elektromanyetik kuvvetin değerinde, protonların ve elektronların birbirlerine göre oranlarında hep bu kritik değerler gözetilmiştir. Tüm bu kritik değerlerin sağlanması ise ancak Big Bang başlangıcındaki tasarım ve ayarlamayla mümkündür. Big Bang’in sunduğu bu delillerin bir çoğunu olasılık hesapları çerçevesinde matematiksel olarak ifade etmek mümkündür. Bunu ileride daha ayrıntılı bir şekilde açıklayacağım.
5- EVRENİN BAŞLANGICI GİBİ SONU DA VARDIR:
Tek Tanrılı dinleri, kendileri dışındaki tüm düşünce sistemlerinden, dinlerden ve felsefelerden ayıran diğer önemli bir nokta da evrenin bir sonunun olacağını söylemeleridir. Big Bang’in felsefi sonuçları üzerine yapılan tartışmalarda, bu sonucun üzerinde de yeterince durulmamıştır. Oysa bu sonucun da, tarih boyunca yapılmış çok temel bir tartışmada, kimin haklı olduğunu göstermesi açısından büyük bir önemi bulunmaktadır.
Genişleyen evrenin karşılaşacağı iki tane son senaryosu vardır:
1- Ya evren sürekli genişleyecek ve sonunda bir ısı ölümü yaşanacaktır. Buna Büyük Donma (Big Chill) denmektedir.
2- Ya da çekim gücü bir noktada genişlemeye baskın çıkacak ve evren büzülmeye başlayıp sonunda bir tekillikte kaybolacaktır. Buna ise Büyük Çöküş (Big Crunch) denmektedir.
Bu senaryoların hangisi doğru olursa olsun evrenin bir sonunun olduğu görülmektedir. Binlerce yıldır tek Tanrılı dinlere karşı ateistler ve diğerleri, evrenin sonsuza kadar var olacağını iddia etmişler ve adeta kendi ölümlerine karşı teselliyi evrenin ebedi varlığında aramışlardır (Bu tesellinin bir kendini kandırma olduğu çok açıktır). Big Bang, tek Tanrılı dinlerin karşısındaki tüm bu sistemlerin yanlışlığını ilan etmiştir. Tarih boyunca bu çok önemli konudaki doğru tezi savunmanın ayrıcalığı da tek Tanrılı dinlere aittir.
İnsanların ölümlerinden sonrasıyla ilgili anlatımlarda (eskatolojide), Dünya’nın ve evrenin sonunun gelecek olması önemli bir yere sahiptir. Örneğin evrenin hem sonsuzdan beri var olduğunu hem de sonsuza dek var olacağını söyleyen Hindu inancındaki reenkarnasyon görüşünü incelersek bunu görürüz. Hindu inancında sonsuza dek var olacak bir evrene inanıldığı için, ruhların sonsuza dek bu Dünya’nın içindeki bedenler arasında dolaştığı söylenir. İnsanların tamamen yok olmasını içine sindiremeyen bu anlayış, artan insan nüfusunun, belirli sayıdaki ruhların karşılamasındaki güçlüğü de görmezden gelmiştir. Bu anlayışın oluşmasında sonsuza dek var olacak evren tasarımı çok önemli bir yer oynamıştır. Big Bang’in evrenin başlangıcı olduğunu göstermesi, Hint felsefesini kökünden yıktığı gibi; Big Bang’in, evrenin sonu olduğunu göstermesi ise zaten yıkılmış olan Hint felsefesinin reenkarnasyon inancını geçersiz kılmıştır.
Tek Tanrılı dinlerin, insanın ölümünden sonraki süreçle ilgili anlatımları, evrenin ve Dünya’daki canlılığın sona ermesi ile başlar. Big Bang’in, tek Tanrılı dinlerin bu iddiasını doğrulaması, tek Tanrılı dinlerin ölümden sonraki süreçle ilgili anlatımlarına da güvenilirlik kazandırmıştır.
BIG BANG’İN YAPTIĞI DİĞER DÜZELTMELER
Big Bang, Tanrı’ya inanmayan sistemlerde düzeltmeler yaptığı gibi, Tanrı’ya inanan kimi görüşlerde de düzeltmeler yapmaktadır. Özellikle mistiklerde, tasavvuf ekollerinde ve bazı felsefecilerde yapılan düzeltmeler buna örnektir.
İslam mistiklerinin bazıları ve Hristiyan felsefecilerden Berkeley gibi bazı düşünürler, evrenin algısının sadece zihinde var olup, zihnin dışında hiç var olmadığını savunmuşlardır. Oysa tek Tanrılı dinlerin kutsal metinleri, Tanrı’nın, evreni ve maddeyi yarattığını açıkça söylemişlerdir. Bu kişilerin, Tanrı’nın yaratmasından kastın, Tanrı’nın sadece zihnimizdeki hayali yaratması olduğunu söylemeleri, tutarlı bir yorum olarak gözükmemektedir. Örneğin Kuran’da, Tanrı’nın evreni gerçek (hak) olarak yarattığı, birçok ayette belirtilir. Bunlardan biri şöyledir:
Gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak gerçek üzere ve belirli bir süre için yarattık.
Kuran 46-Ahkaf Suresi-3
Big Bang, evrenin asli, ezeli ve ebedi olduğuna dair materyalist görüşün yanlışlığını göstermiştir. Fakat bu evrenin bir hayal olduğu anlamını taşımaz. Fizik bilimindeki ilerlemeler evrenin matematiksel formüllerle ifade edilebileceğini, evrenin mükemmel bir şekilde tasarlandığını göstermektedir. Matematiksel formüllerle ifade edilen, yaratılışının ilk dakikalarına kadar bilimsel bilgiler edinebildiğimiz evrenin hayal olduğunu söylemek, hem bütün bilimle, hem sağduyuyla, hem de dinle çelişmektir. Din adına ortaya atılan fakat dinle çelişen bu iddianın yanlışlığı anlaşılmaktadır. Dine, bilimi kullanarak düşmanlık etmek isteyenlere karşı, böyle bir iddiayı benimsemeye kalkanlar olmuştur. Bu kitapta görülmektedir ki Tanrı’nın indirdiği din ile Tanrı’nın yarattığı evrenin bilgisi olan bilim çatışmaz. Eğer bir çatışma var ise ya insani uydurmalar din ile karıştırılmıştır, ya da bilim adına yanlış bir bulgu bulunmuş veya yanlış bir yorum yapılmıştır. Bilim, bu evrenin, hayali bir evren olmadığını, evrenin bilimsel yasaları takip eden, matematiksel formüllerle ifade edilebilen gerçek bir varlık olduğunu göstermiştir. Bu, sağduyunun, bilimin ve dinin gerçek bir buluşmasıdır.
Bazı mistikler, tasavvufçular ve felsefeciler sağduyuya aykırı başka bir iddiada da bulunmuşlardır. İslam tasavvufunda “vahdeti vücud” olarak bilinen ve Muhyiddin Arabi gibi ünlü temsilcileri olan bu anlayış, felsefe tarihinde en çok Spinoza ile beraber anılır ve panteizm olarak adlandırılır. Bu anlayışa göre Tanrı evrenin ta kendisidir, Tanrı ve evren aynıdır, evren Tanrı’nın bir parçası ya da görünüşüdür. Big Bang, evrenin başlangıcını yokluğa indirgeyerek, evrene, Tanrı statüsünün verilmesini ve Tanrı’yı evrende içkin görmeyi onaylamaz. Big Bang, evrenin dışında olan (aşkın) ve evren ile zamanı yaratan bir Tanrı’yı gerektirir. Başlangıçta hiçbir formu olmayan bir tekilliği, Tanrı ile özdeş veya Tanrı’nın bir parçası olarak görmek mümkün değildir.
Big Bang, panenteizm ve süreç teolojisi olarak bilinen anlayışı da geçersiz kılar. Süreç teolojisini savunanlar Tanrı’nın ve evrenin sonsuzdan beri gelişmekte olduğunu ve hem Tanrı’nın evreni, hem de evrenin Tanrı’yı etkilediğini söylemişlerdir. Evrenin başlangıcı olduğunun anlaşılması bu yaklaşımı tamamen geçersiz kılar. Evrenin başlangıcının bir tekillik olduğunun anlaşılması ise evrenin Tanrı’da değişim oluşturacak bir yapısının olmadığını, değişimin tek yanlı olarak evrende gerçekleştiğini göstermektedir. Aynı zamanda evrendeki sürecin, evrenin sonu ile duracak olması da bu yaklaşımın yanlışlığını ortaya koymuştur.
TANRI’NIN BİRLİĞİ VE BIG BANG
Big Bang, Tanrı’nın varlığıyla beraber birçok sıfatını da delillendirir. Günümüzde belli kültürlerin devamı niteliğinde hala çok-tanrıcılığın izlerine rastlayabiliriz. Tarih boyunca savunulan çok-tanrıcı (politeist) inançlara göre farklı birçok tanrı vardır. Bu farklı tanrıların evrendeki hakimiyet alanları farklıdır. Kimileri Güneş’i, kimileri Ay’ı bir tanrı olarak görmüş, kimileri dağların üzerinde yaşayan, bazısının rüzgarları bazısının yağmurları bazısının doğal afetleri kontrol ettiği tanrıları hayal etmişlerdir. Çok-tanrıcı görüşlerin her birinde bölünmüş bir evren anlayışı vardır. Çünkü birbirlerinden ayrı birçok tanrı vardır ve tanrıların birbirlerinden farklı olan iradeleri evrende de bölünmüşlüğe sebep olmaktadır.
Big Bang evrende birliğin olduğunun en güzel delilidir. Bu yüzden Big Bang, çok-tanrıcı tüm görüşleri geçersiz kılmış ve Tanrı’nın birliğini de varlığıyla beraber delillendirmiştir. Evrendeki çokluğun arkasında birliğin olduğu ve bu birliğin Tanrı’nın birliğini ispatladığı mantıksal argümantasyonlarla binlerce yıl önceden söylenmiştir. Bunu bazı felsefeciler “Bir’den bir çıkar” olarak ifade etmişlerdir. Big Bang ve modern fiziğe dayanmadan da evrendeki birlik gösterilmiştir Big Bang’in yaptığı, daha önceden mantıksal olarak gösterilen birliği, modern fiziğin verileriyle desteklemektir. Big Bang’in ve modern fiziğin şu verilerinden evrendeki birliği ve evrende tek bir İrade’nin hüküm sürdüğünü anlayabiliriz:
1- Evrenin başı bir tekilliktir. Bu tekillikte bütün maddenin tek bir noktada olması, evrendeki birliğin sırf bir delili değil aynı zamanda evrendeki birliğin gerçekleşmesidir.
2- Evrenin farklı bölgelerinin tek bir noktadan çıkması ve bu farklı bölgelerde aynı fiziksel kanunların gözlemlenmesi de birliğin delilidir. Eğer evrende farklı iradelerin tasarımı olsaydı bu birlik sağlanamazdı. İzafiyet teorisi de madde-uzay ve zamanın birbirine bağlı olduğunu ve birbirini etkilediğini göstererek, evrende birbirinden kopuk hiçbir şeyin olamayacağını ortaya koymuştur.
3- Evrenin geliştirilmiş teleskoplarla gözlenmesi ve “Fraunhofer çizgileri” gibi bilimsel keşifler sayesinde, evrenin tümünün aynı ham maddeden (atomlardan, özellikle hidrojen ve helyum atomlarından) yaratıldığını öğrendik. Big Bang, bu ham maddenin, tüm evrenin beraberce geçirdiği süreçler ile oluştuğunu göstermektedir. Ham maddedeki birlik, evrendeki ve onun Yaratıcı’sındaki Bir’liği göstermektedir.
4- Big Bang, evrendeki tüm maddenin yaratılış anını ve evrenin düşük entropili başlangıcını göstermektedir. Termodinamiğin birinci yasası maddenin ve enerjinin korunması yasasıdır. Buna göre evren içinde madde ve enerji yok olamaz ve yoktan var olamaz. Buna göre evrendeki madde ve enerji bir anda, düşük bir entropiyle yaratılmıştır. Tek bir anda yaratılış ve bu durumun korunması tek bir Yaratıcı’yı gösterir. Birbirinden bağımsız iradelerin tek bir andaki harekette buluşmaları beklenemez.
5- Big Bang patlaması eğer daha hızlı olsaydı tüm madde dağılacak ve evren oluşamayacaktı, eğer bu patlama daha yavaş olsaydı tüm madde çekim gücünün etkisiyle çökecekti. Bu da evrenin tümünün tek bir Yaratıcı İrade ile yaratıldığını gösterir. Çünkü bu kritik hızın sağlanması ancak evrenin tümüne hükmedilmesine, evrendeki madde yoğunluğu ve patlama şiddeti gibi tüm kritik verilerin gözetilmesine bağlıdır.
Tarihsel olarak savunulmuş dağların tepesindeki birçok tanrıları veya Dünya’daki olayları kontrol eden birbirleriyle kavga eden tanrıları, modern fiziğin verileri karşısında savunmanın hiç imkanı yoktur. Gerçi, maddenin ezeli olmadığı belli olduktan sonra, hala materyalist olanların onlardan farkı yoktur. Fakat fark, birincilerin pek kalmamış olmaları, kalanlarınsa bilimsellik iddiasında bulunmamaları; buna karşın daha bol sayıda olan materyalistlerin bilimsellik ve akılcılık iddialarında hala bulunabilmeleridir.
TANRI’NIN KUDRET SIFATLARI VE BIG BANG
Big Bang yaratıcı bir Tanrı’nın varlığını, bu Tanrı’nın hep var olduğunu (ezeli olduğunu), başlangıcı olan evrene ve zamana vücut verdiğini, desteklemektedir. Big Bang, Tanrı’nın varlığı, birliği, ezeli ve ebedi oluşunun yanında diğer birçok sıfatını da delillendirmektedir.
Bugünkü evrende gördüğümüz yıldızlar, gezegenler, balıklar, bitkiler, arabalar, bir şarkının nağmeleri ve bir çiçeğin kokusu gibi her şey, başlangıçta çıplak, formsuz bir tekillikti. Big Bang’in başlangıç tekilliğini ve bugünkü evrenin tasarımını, renkliliğini ve çeşitliliğini karşılaştırmamız, becerinin bu tekillikte değil, bu tekilliğe tüm bu saydıklarımızı oluşturacak potansiyeli koyan ve bunu gerçekleştirende olduğunu gösterir.
Evrenin başlangıcında madde ilerideki tüm oluşumları meydana getirecek şekilde tasarımlanmış olmalıdır ki evrende gördüğümüz tüm oluşumlar olabilsin. Evrende ve maddedeki bu tasarım Yaratıcı’nın bilinçli olduğunu, Yaratıcı’nın bilgisinin sınırsızlığını, bu tasarımın gerçekleşmesi ise Tanrı’nın kudretinin büyüklüğünü gösterir.
Big Bang’in başlangıç anında bulunan tüm uzayı kaplayan trilyonlarca yıldızın ham maddesi ve çok büyük enerji, uzayı yaratarak, uzaya yayılmıştır. Bu kadar yüksek derecede enerjinin ve maddenin kontrolü, Big Bang’in başlangıcı ve aşamaları için şarttır. Öyleyse evrenin Yaratıcı’sı, çok büyük orandaki madde ve enerjiyi, sürekli genişleyen uzaya çok kontrollü bir şekilde yayarak; hem kudretinin büyüklüğünü, hem de her şeye tam hakim olduğunu göstermektedir.
Tek Tanrılı dinlerin “Tanrı” kelimesi ile ifade ettiği de işte kudreti böylesine büyük, bilinçli ve bilgisi sınırsız bir Varlık’tır. Yaratıcı’nın her şeye tam hakim olması, insanların işittiklerinden, gördüklerinden ve her şeyden haberdar olması sayesinde varlıkların mükemmel yaratılışı mümkün olmuştur. Evrenin başlangıcı potansiyel olarak şu andaki tüm varlığı kapsar. Potansiyelde olanak ve bilgi olarak yaratılan, kudret ile gerçek varlık alanına çıkarılmıştır. Varlık alanında mevcut olup da Tanrı’da eksik olan bir şey düşünülemez. Öyleyse Tanrı görücüdür, işiticidir, şekil verendir, sanatçıdır, bilendir...
Yaratıcı her şeye o kadar hakimdir ki evrenin oluşumundaki sayısız kritik değerlerden biri birazcık değişse evren var olmayacaktır. Her birimiz ve evren, varlığımızı Big Bang’in aşamalarındaki bu tasarımın, bilinçli bir şekilde, üstün bir kudretle gerçekleştirilmesine borçluyuz.
KÖTÜLÜK PROBLEMİ VE BIG BANG
Big Bang’in verileri ile kötülük probleminin anlaşılacağını söylemiyorum, fakat Big Bang bu problemi daha rahat çözmemize katkıda bulunmakta ve ateistlerin yaklaşımlarını geçersiz kılmaktadır. Ateistler evrendeki kötülüklerin varlığından Tanrı’nın yokluğuna geçmeye çalışmaktadırlar. Oysa evrendeki kötülüklerin varlığı, Tanrı’nın varlığı veya yokluğuyla değil, Tanrı’nın sıfatlarıyla alakalıdır. Ayrıca insan iradesinin niteliği de evrendeki kötülükleri anlamamız açısından önemlidir.
Buraya kadar gördük ki evrenin, ateistlerin zannettiği gibi ezeli olmaması, evrendeki bilinçli tasarımın varlığı gibi deliller, Tanrı’nın varlığını delillendirmektedir. Evrende görülen kötülükler ise Tanrı’nın varlığıyla çelişkili değildir. Mantık açısından çelişme: “Bir önerme ile bu önermenin değillemesinden oluşan kümedir.” Örneğin “Evrenin başlangıcı vardır” önermesi ile “Evrenin başlangıcı yoktur” önermeleri böyledir. Bunların birinin ispatı diğerinin reddini gerektirir. Oysa evrende görünen kötülükler ile Tanrı’nın varlığı arasında böyle bir ilişki yoktur, “Tanrı vardır” ve “Kötülük vardır” önermeleri çelişkili değildir. Öyleyse evrendeki kötülüklere bakıp “Tanrı var mı, yok mu?” sorusunu sormak anlamsızdır, evrendeki kötülüklere bakıp “Tanrı neden buna izin verdi?” , “İnsan neden kötülük işliyor?” gibi sorular sorabiliriz.
Evrenin varlığı ve tasarımından Tanrı’nın varlığına ulaşılabilmektedir. Felsefi olarak söylersek, bu deliller ile Tanrı’nın varlığının merkeze konduğu bir ontoloji oluşturulabilir. Oysa kötülüğün varlığından Tanrı’nın yokluğuna geçiş yapan bir ontoloji mümkün değildir. Big Bang ve modern fiziğin delilleri Tanrı’nın varlığını ispatlamamızı (Ontolojide Tanrı’nın varlığını merkeze koymamızı) mümkün kılmaktadır. Bu ise, kötülükten yola çıkarak ontoloji kurmaya çalışan ateistlerin yaklaşımını bir de bu yönden geçersiz kılmıştır. Kısacası, bu deliller, Tanrı’nın varlığını kesin olarak bilmemizi, Tanrı’nın varlığını dışlayacak yaklaşımların geçersizliğini iyice anladıktan sonra kötülük problemini ele almamızı sağlar.
Kötülük problemi ancak tek Tanrılı dinlerin sisteminin bütünü anlaşılarak ele alınabilir. Örneğin tek Tanrılı dinler sürekli var olan bir ahiret hayatının varlığını savunur. Bu ise kısa dünya hayatında meydana gelen doğal afetlere ve ölümlere bakış tarzımızı tamamen değiştirir. Ölümü hiç bitmeyen bir hayatın başlangıcı olarak gören kişi, ölümü kötülük olarak görmez.
Tek Tanrılı dinler, Tanrı’nın merhametli ve şefkatli olduğunu, insanların iradeleriyle hem iyiliklere hem de kötülüklere sebep olduklarını, Tanrı’nın adalet sıfatı gereğince insanların bazısının cezalandırılacağını, bazısının ise ödüllendirileceğini söyler. Tek Tanrılı dinler, dünya ve ahiret ile, insanın iyi ve kötüyü seçebilen iradesi ile, Tanrı’nın adaleti gereği hem ödüllendirilmesi, hem de cezalandırması ile, komple bir sistemin varlığını savunmaktadır. Bu sistemin içinde dünyada görülen kötülüklerin (veya kötülük zannedilenlerin) çoğu ahiretin sürekliliği karşısında önemini yitirmektedir. İnsanların ahirette gördüğü ceza ise iradeleri ile yaptıkları seçimlerin bir sonucudur. İnsan iradesinin iyi gibi kötüyü de seçebilmesi, görülen ahlaki kötülüklerin temelidir.
Kötülüklerin kaynağı çok değişik şekillerde açıklanmaya çalışılmıştır. İnsan iradesinin seçme özgürlüğünü merkeze alan yaklaşım bunların en önemlilerinden biridir. Kötülüğün gerçek bir şey olmayıp, yalnızca iyiliğin olmaması hali olduğunu söyleyen yaklaşım da meşhurdur. Buna göre körlük bir şey değildir, varolan gözdür, körlük ise gözün gereği gibi fonksiyonunu yapmamasıdır. Burada kötülük, aslen iyilik olan görme yetisine sahip olmanın, yokluğu halidir. Kötülüğü diğer bir açıklama şekli ise, daha yüksek bir iyiliğin oluşması için evrende kötülüğün gerekli olduğunu açıklamaya dayanır...
Kısaca değinilen evrendeki kötülüğün sebebi, bu kitabın temel konusunun dışındadır. Big Bang, Tanrı’nın varlığını ve birçok sıfatını delillendirerek, bu konuya, Tanrı’nın varlığını sorgulama dışında bırakarak yaklaşmamızı sağlar. Tanrı’nın tüm niyetlerini ve hikmetlerini bilmek için Tanrı’nın eserini bitirmesini beklemek zorundayız. Bir ressam, resmini bitirip karşımıza koyduğunda bu resimdeki incelikleri, detayları daha iyi anlayabiliriz. Evrendeki süreçler ve insanın süreci bitmiş tamamlanmış değillerdir. Herhalde bu süreçlerin ilerleyen aşamalarında Tanrı’nın sanatlarındaki detayları daha iyi kavrama şansına sahip olabileceğiz.
AHLAK VE BIG BANG
Big Bang, yaratıcı olan ve kudreti sınırsız olan bir Tanrı’nın evreni meydana getirdiğini delillendirir. Bu sonucun ise hayatın pratiği anlamına gelen ahlak açısından önemi büyüktür. Buna göre gündelik hayatımızı Tanrı’nın varlığını görmezlikten gelerek yaşayamayız. Tanrı, varlık sebebimizdir, O’na her şeyimizi borçlu oluşumuz ve her şeyin O’nun kudreti altında olduğunu bilmemiz, hayatımızı Tanrı’nın isteklerinin dışına çıkmadan yaşamamız gerektiğini ortaya koyar. Kısacası ahlaki eylemlerimizi, Tanrı’nın varlığını merkeze alarak gerçekleştirmeliyiz. Bu, ahlaki eylemlerin Tanrı ile temel kazanması demektir. Böylece devletlerin mahkemelerinin ve polislerinin, toplumun dışlamasının ve kınamasının hüküm sürmediği alanlarda da insanların ahlaki eylemleri akılcı bir temele oturur. Kişi kendisine toplum ve devlet gibi yaptırım uygulayacak kurumların yokluğunda ahlaki eylemleri için akılcı bir sebebe dayanır. Çünkü Tanrı, her şeyi her an görmekte ve bilmektedir.
Ahlak, kişiler arası ilişkilerde olduğu gibi siyaset, ekonomi gibi kurum ve faaliyetlerde de önemlidir. Akılcı bir temele dayanan ahlakın sonucu, tüm insanların mutluluklarını ve güvenlerini arttırmalarıdır. İnancın akılcı gereğini yapmayan kişiler konumuzun dışındadır. Pek tabi ki Tanrı’ya inandığını söyleyen kişilerde de insanlara zarar verme, hırsızlık, siyasi istismar ve fakirlerin dertlerine karşı alakasızlık gibi ahlaki zaaflar gözükmektedir. Fakat bu ahlaki zaaflar, kişilerin inandıkları fikirlerin akılcı gereğini yerine getirmemelerindendir. Kişilerin teorileri ve pratikleri arasındaki uçurumdandır. İdeal bir ahlakın oluşması, sadece doğru inanca (teori) sahip olmakla değil, aynı zamanda bunun hayattaki gereğinin (pratiğinin) gerçekleştirilmesiyle mümkündür.
Big Bang, maddeci fikirleri geçersiz kılarak ahlak alanındaki materyalist yaklaşımlara ve nihilizme son verir. Tanrı’yı merkeze alarak ahlak oluşturulmasını ise gerekli kılar. Bu, Big Bang’in, Tanrı merkezli akılcı bir ahlakı teoride gerekli kılması demektir. Fakat kişiler, teorileri ile pratiklerini birleştirmedikleri müddetçe, Big Bang, ahlak alanında yeterli katkıyı yapamayacaktır.
Ayrıca Big Bang’in, bütün evrenin başlangıçta bir bileşim olduğunu, sonra evrenin sürekli genişlediğini ortaya koyması da önemlidir. Çünkü bu evren tablosunda, her şeyin bir arada olduğu başlangıç; tüm evrenin, bütün yıldızları, bitkileri, hayvanları, tüm ırktan insanlarıyla bir zamanlar bir bileşim olduğunu söyler. Yani tüm farklı ırktan, cinsten insanlar ve doğanın tüm unsurları bir zamanlar bir aradaydık. Bu bütünlük tablosu evreni, yani bir zamanlar bir bileşimde birlikte olduğumuz tüm varlıkları, daha çok sevmemize sebep olabilir. Sürekli genişleyen evren ise insan ruhunda bir dinamizm uyandırmaktadır. Varlığı sevmeye ve dinamizme dayalı duygular, insan psikolojisi ve ahlak açısından verimli sonuçlar verecektir.
Her şeyden önemlisi evreni yaratan ve sınırsız bir kudreti olan Tanrı’nın varlığının anlaşılması, nihilizmin yenilmesi için çok önemlidir. Böylece ölüm karşısında çaresiz olan insan, kendi gücüyle baş edemeyeceği ölümden, kendisini ölümün mutlak sonundan kurtaracak Tanrı’nın varlığını öğrenmekle gerçek bir ümide kavuşur. Tanrı’nın varlığını ispat eden diğer deliller gibi Big Bang, bu felsefi sonucu açısından da çok önemlidir.
TEK TANRILI DİNLER, MUCİZE VE BIG BANG
Big Bang, tek Tanrılı dinlerin, gerçekten Tanrı’nın gönderdiği sistemler olduğunu iki yönden delillendirmektedir. Birincisi, kitap boyunca görüldüğü gibi, evrenin başlangıcı ve sonu olduğu gibi çok önemli iddiaları yalnız tek Tanrılı dinler savunmuşlar ve bu hususlarda kendilerinin dışındaki herkese karşı koymuşlardır. Big Bang, binlerce yıldır yalnızca tek Tanrılı dinlerin savunduğu bu iddiaları destekleyerek (beş maddede bu iddiaları özetledik) tek Tanrılı dinlerin doğruluğunu delillendirmektedir. İkincisi, Big Bang, Tanrı’nın sıfatlarını temellendirerek, Tanrı’nın din göndermesinin mantıklı olduğunu destekler. İnsanların cevabını merak ettiği “Nereden geldim?”, “Nereye gidiyorum?”, “Ben nasıl var oldum?” gibi sorular insanın dine muhtaç olduğunu gösterir. Hatta birçok ateist de insanın bir dine ihtiyaç hissettiğini, bu yüzden dinleri uydurduğunu söyleyerek, insanların dine olan ihtiyacını kabul etmişlerdir. Ateistler, insanın tesadüfen var olduğunu düşündükleri için, insanın dine olan bu ihtiyaçlarını da tesadüflere bağlarlar ve dinlerin uydurulduğu sonucuna doğal olarak ulaşırlar. Oysa Tanrı’nın varlığını ve sıfatlarını ispatlayan deliller, insanın dine olan ihtiyacının da Tanrı tarafından yaratıldığını göstermektedir. Bu ise Tanrı’nın bir din göndereceğinin delilidir. Çünkü insanı dine muhtaç eden Tanrı’dır. Bunu şöyle gösterebiliriz:
1- Big Bang evrenin yoktan yaratıldığını ve bilinçli bir şekilde tasarlandığını göstermektedir.
2- O zaman, evrenin bir parçası olan insan da bilinçli bir şekilde yaratılmış demektir.
3- Bu ise, insandaki, dine duyulan ihtiyacın Tanrı tarafından bilinçli bir şekilde yaratıldığını gösterir.
4- Tanrı’nın insanı dine muhtaç yaratması, Tanrı’nın bir din göndermesinin mantıklı olduğunun delilidir.
Kısacası Big Bang, hem tek Tanrılı dinlerin iddialarını destekleyerek bu dinlerin doğruluğunu onaylar, hem de Tanrı’nın sıfatlarını temellendirerek insanı dine muhtaç yaratan Tanrı’nın, din göndermesinin mantıklı olduğunu gösterir.
İncelediğimiz örneklerde gördüğümüz gibi tek Tanrılı üç dinin üzerinde birleştiği Tanrı’nın varlığı ve kudretinin büyüklüğü, evrenin başlangıcı olması, evrenin belli aşamalarla yaratılması, evrenin bir gün sonunun gelecek olması gibi hususlar Big Bang ile destek kazanmıştır. Bu ise özellikle bu üç dinin üzerinde birleştiği hususların güvenilirliği için bir göstergedir. Bu üç dinin üzerinde birleşmediği hususlar ise ayrıca ele alınmalıdır. Tarihsel süreçte insanlar tarafından birçok mezhepler oluşturulmuş ve bu mezheplerde insani olan ile Tanrısal olan birbirine karışmıştır. Bu dinlerde Tanrısal olan ile insani olanın nasıl ayırt edilmesi gerektiği de çok önemlidir, ama bu kitabın konusu değildir. Bunun gerçekleştirilmesinin bu üç dinin mensupları açısından da çok önemli olduğu ortadadır.
Esas konumuza geri dönersek, Big Bang teorisi açısından bu üç dinin de kendine has özellikleri vardır. Musevilik bu üç büyük dinin ilki olması açısından bunlar arasında Tanrı’nın varlığını ve evrenin yaratılmış olduğunu ilk ortaya koyandır.
Hristiyanlık ise, Big Bang’in anlaşıldığı ve geliştirildiği bilimsel ortamın Hristiyan kültürü içinde yer alması açısından önemlidir. Big Bang’i ilk ortaya koyan kişi olan Lemaitre, hem papaz, hem de astronomdu. Bu teoriye büyük katkıları olan Hubble, Gamow, Penzias ve Wilson gibi kişiler Hristiyan kültürün birer parçasıdırlar.
İslamiyet ise kutsal kitabı Kuran açısından istisnai bir yere sahiptir. Kuran, evrenin yaratıldığını en detaylı şekilde, en çok ayetle ortaya koyan kitaptır. Üstelik Kuran, evrenin nasıl yaratıldığının ötesinde Big Bang’e de işaret eder. Kuran, Big Bang bilimsel olarak ortaya konmadan önce, Big Bang’i böylesine tarif eden Dünya’daki tek kitaptır.
İnkar edenler, evren(gökler) ve dünya(yer) birbirleriyle bitişikken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?
Kuran 21-Enbiya Suresi-30
Ve evreni(göğü) kuvvetimizle kurduk. Muhakkak ki onu genişletmekteyiz.
Kuran 51-Zariyat Suresi-47
Kuran, görüldüğü gibi evrendeki her şeyin en başta bir bütün olduğu ve evrenin her an genişlemekte olduğu gibi Big Bang’in en temel özelliklerini açıklamıştır. Ayrıca Kuran’da evrenin bir gaz aşaması geçirdiği de söylenir (Kuran 41-Fussilet Suresi-11). Bu da evrenin bir dönemde sadece hidrojen ve helyum gibi gazlardan oluşan bir gaz bulutu olması ile tamamen uyumludur.
Kuran’ın bu izahları aynı zamanda bir “mucizenin” nasıl gerçekleştiğinin de göstergesidir. Bilimsel gelişmelerin, bilimsel alt yapının, teleskop gibi gözlem aletlerinin olmadığı bir dönemde, Kuran’ın, Big Bang’i böylesine tarif etmesi, o dönemdeki her bir insanın da tüm insanlığın da gücünü aşar. Bu ise “mucize” ile ifade edilendir. Demek ki mucizenin olamayacağını söyleyen felsefeciler yanılmışlardır. Böylece Big Bang, bilimsel olarak ortaya konmadan 1300 yıl önce, tek Tanrılı bir dinin kutsal kitabında en temel özellikleriyle açıklandığı için “mucizelerin” varlığının da bir delilidir.